4 Aralık 2010 Cumartesi

Gökkuşağı

Ufuktaki gökkuşağına doğru , yakından görebilmek için nefes almadan hızlı hızlı koşuyordu .
Sanki cennetin giriş kapısıydı onun için , bir an evvel ulaşmaktı tek düşüncesi .
Yolda giderken bi taraftan içindeki tarifsiz mutluluğu düşünüyor , hatda ona büyülenmişcesine şiirler eşliğinde hayranlığını anlatıyordu.
Hayatını renklendirecekti gökkuşağı , ilham meleğini bulmuştu artık ve ona her geçen dakika daha yaklaşıyordu .
Bir anda hayatına renk katan hülyalarını süsleyen kişiye ulaşmak onu daha yakından bakmak istedi .Daha yaklaştığında gözlerini kamaştıran gökkuşağı
yavaş yavaş şekil değiştirir oluverdi .
Yorgun yüreğinde besleyip büyüttüğü umutlar ona yaklaştıkça gördüğü düşten uyanmaya başladı .
Lambadaki ışıktan körleşmiş gibi silkelendi , nerdeyim ben diye bi etrafına bakındı.
Beklediği bu değildi , şaşkındı , yere yığılmamak için zor duruyordu.
Gökkuşağı kaybolmuş gözlerini kamaştıran sadece bir lambadan sızan ışıkmış meğer ...
Arkasına bile bakmadan tekrar cennetin kapısını bulmak umuduyla düştü yola.
Ve bir ses ile sarsıldı , başını kaldırıp baktığında sabah kendisini uyandıran alarmın zilini kapattı ve rüyaymış dedi.
Uyandığında etkisinden kurtalamadığı bu rüyayı yakın bir dostuna anlattı , yorumlamasını istediğinde ona " o lambanın altında gömülü bir hazine vardı ama sen toprak üstündeki güzelliklere kapılıp gerçek değeri yüksek bu hazineyi göremedin ve kaybettin " demesiydi.

Hiç yorum yok: